9. Bölüm: SORULAR VE NEDENLER

Çizim: Serdar Burak Yıldız

Çıkan Kısmın Özeti: Komiser Tahsin, intihar gibi görünen bir cinayet olayının ardındaki gizemi ortadan kaldırmak için uğraşırken önce dosyadan alınır ve süresiz izne çıkarılır. Ardından, cinayetin nedenlerinden birisi olarak gördüğü “Çip Projesi”nin finansörlerinden birisiyle buluşacakken bineceği fakat kaçırdığı uçak düşer.



9. Bölüm: "Sorular ve Nedenler" 

Son günlerde Nevzat’ın balık lokantasında harcadığı saatler gittikçe artmıştı Tahsin’in. Her geldiğinde illa ki bir şeyler yiyip içtiğinden, uzun süredir düşürdüğü alkol eşiği de tekrar yükselmiş ve düzenli içtiği; hatta alkolik olarak nitelendirilebileceği dönemlerindeki eşiğe geri dönmüştü. Bunları düşünürken gene rakı-balık ikilisine dadanmıştı midesi. 

Etrafına bakındı, lokantada in cin top oynuyordu. Nevzat’ın bu kadar az iş yaparken nasıl olup da lokantayı ayakta tuttuğuna kafa yoracak olduysa da düşüneceği daha büyük sorunlar vardı. Bu yüzden kısa sürede zihnindeki soru bulutları, yağmurlarını Nevzat’ın üstünden alıp kendi üstüne taşımıştı. 

Öldürülecekti. 

Binmediği uçak bile düşürülmüştü. Üstüne üstlük takip edildiği ve uçağa binmediği anlaşıldığı halde. Amaç ne olabilir, diye kafa patlatırken tek bulduğu sonuç gözdağı veriliyor olma ihtimaliydi. Bunu makul bularak karşısında oturmuş, sigara tüttürüp onunla aynı sorunlara kafa patlatan Nevzat’a açtı. Tüttürdüğü sigarasını parmaklarının arasına alıp ezmeye başladı Nevzat. Gözleri parlamıştı. 

- En doğru cevap bu olabilir Tahsin! diye homurdandı. 

Lokantanın kapısı açılınca ikisi de kapıya baktılar. Gelenler tanıdıktı: Asuman ve Necip. Klasik ‘Geçmiş olsun’, ‘Ucuz atlatmışsın’ faslı geçildikten sonra masa donatıldı; Asuman da mutfağa geçip Nevzat’a yardım etmeye başlamıştı. Sofraya oturulduğunda Nevzat salatayı işaret etti. 

- Bu lokantada ilk kez benim haricimde birisi bir şey yaptı. O da bu salata! 

Ekip gülüşürken Necip, Tahsin’in de aklındaki soruyu dile getirdi: 

- Abi her şey iyi güzel de, bu lokanta çok iş yapmıyor. Kışa giriyoruz, ondandır diyeceğim ama sanırım yazın da fazla iş yok gibi… Sen niye bu işi yapıyorsun? Yemeklerin çok güzel, balıklar da hep taze ama sen benim sormak istediğim şeyi anladın sanırım. 

Sözü bittikten sonra mahcup bir şekilde tabağındaki balığı tırtıklamaya başlamıştı. Nevzat gülerek rakısından birkaç yudum aldı, önündeki mezelere çatalını daldırıp biraz atıştırdıktan sonra söze girdi:

- Burası yazın da kışın da hemen hemen hiç iş yapmaz Necip! Çoğu zaman tek başıma yemek yemişliğim vardır burada. Bu işi para için yaparsan, hiç keyif alamazsın! Mekan babamındı, haliyle kira falan vermiyorum… Öyle olsa para derdine düşerdim belki. Ha, “Niye bu kadar dertsizsin; yaşam buradan mı ibaret?” diye soracak olursan da… 

Duraksadı Nevzat. Uzun bir süre duraksadı hem de. Bardağındaki tüm rakıyı içecek kadar uzun bir süre duraksadı. Düşünüyordu. Neyi, nasıl ifade edeceğini düşünüyor olmalıydı. Veya, düşündüğünün ne kadarını.  
- Evet, yok. Burasının dışında bir yerin, dışarıdaki dünyanın, akıp giden hayatın pek önemi yok. Ben burayı babamla birlikte yapmıştım. Çok küçüktüm… Sonra ben polis oldum. O hiç istemedi! Komünistti bir de, hem onun siyasi geçmişi yüzünden zorluk çekerim diye hem de zaten polislere karşı olumsuz duyguları var diye istemedi. Zar zor ikna ettim. İçlerinde iyi insanlar olmazsa bir grubu kendi safına çekemeyeceğini söyledim. Sonra ne oldu? Sonra ben de kötü oldum. 

Duraksadı tekrardan. 

- Netice olarak Necip kardeş, babama bir vefa borcum var. Onu büyük bir hayal kırıklığına uğrattığım için bir gün, belki bir gün, beni affeder diye umarak kendimi buraya adadım. 
- Hiç geliyor mu peki abi baban buraya? diye sordu Necip 
- Yok. Çünkü kendisi yedi yıl önce vefat etti. Masaya sessizlik ve soğukluk çökmüştü. 

Nasıl bir vicdan azabıydı ki, yedi yıl önce kaybettiği babasını mutlu edebilmek için hala borcunu ödüyordu? Ne yapmış olabilirdi? Tahsin’in hayal meyal hatırladığı birkaç şey vardı. Nevzat’la daha tanışmadıkları dönemde kendi kulağına kadar gelen bazı iddialar… Zira Tahsin İstanbul’a tayin olduktan dört ay sonra Nevzat emekli olmuştu. 

Bunun ilk iki ayında kulağına gelen dedikodulara rağmen bir gün çay ocağından çay alırken Nevzat’la tanışmış ve diyaloğunu sürdürmüştü Tahsin. Ancak üstünden yıllar geçtiği için konunun ne olduğunu hiç hatırlamıyordu. Tatsız günlerdi, tatsız mevzulardı. Hatırladığı tek şey buydu. Tekrar hatırlamaya ve hatırlatmaya gerek yoktu. 

Tahsin bunları düşünürken Nevzat da usta işi bir şekilde konuyu başka yöne çekmişti: Tahsin’in kaçırdığı uçağa. Necip ve Asuman önce hikayenin tamamını dinlediler, sonrasında Tahsin’in aklındakileri. Necip çabucak ikna olmuştu ancak Asuman’ın kafasında farklı ihtimaller belirmişe benziyordu. 

Yiyip içmeye, bir yandan durumun ciddiyetinden bahsetmeye devam ettiler. İki saat böyle devam etti. Tahsin birkaç kez peşindeki adamı nasıl atlattığını anlattı. Bu süreçte Asuman, masadaki diğer üç kişinin aksine, pek konuşmayıp düşünmeyi sürdürdü. Tahsin’in dikkatinden kaçmamıştı bu husus ve aklındaki fikrin cazibeli parlaklığı sönükleşmişti. En sonunda, masadan yemekler kalkıp sadece rakı bardakları kaldıktan sonra, Asuman sandalyesine yaslandı ve söze girdi: 

- Bence yanıldığınız bir nokta var… 

Nevzat ve Necip şaşkınca bakarken Tahsin, bu kadına güvenmesi gerektiği hissiyle dolup taşıyordu. Saatlerdir kafa patlattığını kendi gözleriyle görmüştü. 

- Adam Adana’da bir çanta bırakacağını söylemiş. Adana’da olduğunu, orada yaşadığını söylememiş ki… 
- Yani? diye sordu Necip 
- “Yani”si, bence komiserimin kaçırdığı uçakta o adam da vardı. Kaza olayı ise çoktan tertiplenmişti. Komiserim uçağı kaçırsa da o uçak kaza yapacaktı çünkü onlar için tehlike arz eden sadece siz değildiniz komiserim. 

Tahsin de sandalyesinde geri yaslanıp düşünmeye başladı. Bu ihtimali nasıl olup da atlamıştı! Kendisine kızarken tekrar masadaki konuşmaya odaklanmaya çalıştı. Necip ve Nevzat da bu ihtimali mantıklı bulmuştu. Saatler geç olduğunda hepsi bu hususta hemfikir olmuş ve attıkları adımlar konusunda daha sessiz, daha derinden ilerleme kararı almıştı. 

Son birer bardak rakılarını doldururken Necip, Asuman’ın sesinin çok güzel olduğunu iddia etti. Asuman, masadakilerin ısrarlarına dayanamayarak bir şarkı söylemeyi kabul etti. Öksürerek numaradan boğazını temizleyerek bir şarkıya giriş yaptı ve Tahsin’i o lokantadan alıp binlerce kilometre uzakta bir yere götürdü:

“Deniz ve mehtap, sordular seni; neredesin? / Nasıl derim “Terk etti, bırakıp beni gitti” / Anladılar ki, aşkımız bitti…” 

9. Bölümün Sonu