7. Bölüm: FİNANSÖR

Çizim: Serdar Burak Yıldız

Çıkan Kısmın Özeti: Komiser Tahsin’in intihar olmadığından şüphelenerek kurcaladığı bir davada işin ucu emniyetin içindeki bir gruba dokununca komiser dosyadan alınarak süresiz izne çıkarılacaktı. Yardımcısı Necip’in ulaştığı bir gizli polis ise çip projesine dair özel bilgileri ekibe sunmuştu.

7. Bölüm: "Finansör" 

Mutfak masasında günün gazetesinin üçüncü sayfası açık ve özenle katlanmış bir şekilde duruyordu. Birisi okumuş, bir haberde takılmış ve tekrar okumak için o kısmı göz menzilinde tutmak için gazeteyi düzgünce katlayıp masada bırakmış gibiydi. Mutfaktaki eski model radyoda nostaljik bir şarkı çalınıyordu.

Bir dakika sonrasında ise elini yüzünü yıkamış bir şekilde mutfağa giren adamın radyodaki şarkıya eşlik eden sesi doldu odaya. Hemen hemen aynı saniyelerde metalik bir ses de suyun ısındığını müjdeliyordu. Isıtıcıdan doldurulan su önce buhar olarak odaya karıştı, sonrasında bir kahve kokusuna devşirdi varlığını.

Hızlı ve sert bir biçimde açılıp kapanan buzdolabından masaya reçel, peynir ve zeytinden ibaret bir kahvaltı menüsü uçuştu. Gazetenin sağına tıkıştırılmış gibi duran poşetten özenle çıkarılan iki poğaça da menüye eklendi ve son olarak birkaç saniye evvel varoluşunu ilan etmiş olan kahve masaya buyur edilmişti. Kahvaltı en az radyodaki şarkıların değişme hızı kadar süratle bitmişti. Kahve fincanında dip görünüyorken adam sırtını geri yasladı ve gazeteyi önüne çekti. İlgisini çeken haberi birkaç kez daha okudu.

“İlk Mucitlerden Harun Tandoğan Yangında Öldü” başlıklı haberde evinde çıkan yangından kurtarılan Harun Tandoğan’ın hastanede yaşam mücadelesini sürdüremediği bilgisi vardı. Birkaç projesinden bahseden gazete, bilinçli olarak mıdır bilinmez; çip projesine hiç değinmemişti.

Bir sigara yakan adam başını kaşırken pakette kalan son sigarasıyla göz göze geldi. Sabahın köründe yürüyüşe çıkmışken aldığı poğaça ve gazete haricinde dışarı çıkmak istemiyordu esasen. Canı sıkkındı, ümitsizdi, depresyonun arifesindeydi. Gazetedeki haber daha da pekiştirmişti bu keyifsizliğini.

Adam, İstanbul Cinayet Masası’nda çalışmadan önce Manisa, Afyon ve Ankara’da görev yapmıştı. Gittiği yerlerde fazla sevilmemesinin sebepleri vardı ama şu an emniyette değil de kendi evinde olmasının sebebi birilerinin adamı olmamasıydı.

Komiser Tahsin, belki de aylar sonra ilk kez bir günü tamamen boş geçirecekti. Kim bilir toplam kaç güne böyle başlayacaktı daha. Düşündükçe içlendi. İçlendikçe of çekti. Radyodaki şarkılar gittikçe karamsarlaşıyor, komiserin gözü ikide bir habere takılıyordu.

Yine de inatla masadan kalkmıyordu. Kalkmaya mecali kalmamıştı. Kolunu bile zor kaldırıyormuşçasına paketteki son sigarasına uzandı ve kahve bardağının boş olduğunu görünce duraksadı. Ayağa kalkıp düşünceli tavırlarla ilerlediği mutfakta su ısıtıcısına su doldurup düğmesine bastığında suyu fazla koyduğunu fark edip içlendi.

Yıllardır her gün alıştığı trafik nedeniyle zorunlu tatil gününde bile gecikmeye tahammülü kalmamışa benziyordu. Tam yeni bir bardak kahvenin müjdesi olan o metalik ses duyulmuştu ki, kapı çaldı. Saatinin 11:30’u gösterdiğini o an fark etti Tahsin. Gün boyunca saate hiç bakmadığını da aynı anda fark etmişti. Kapıya gittiğinde dışarıda duranların Nevzat ve Necip olduğunu gözetleme deliğinden görüp gayri ihtiyari üstüne başına çeki düzen vermeye çalıştı. Bu çabasının komik olduğunu fark ettikten sonra gülümseyerek kapıyı açtı ve arkadaşlarını içeri buyur etti.

Nevzat lokantayı sabahtan da açmamıştı, bugünü kendisine tatil ilan etmişti. Necip ise dosyayı ilgilendiren Harun Tandoğan’ın ölümüyle ilgili araştırma yapacağını belirtip bürodan ayrılmıştı. Ayak altında olmasını istemediklerinden ötürü kimse ses çıkarmamıştı.

İkiliyi içeri buyur eden Tahsin, oturma odasına geçmelerini işaret ettikten sonra mutfağa kahve koymaya doğru yönelmişti ki Necip eline bir poşet tutuşturdu. İçinde bir karton sigara olan poşeti görünce kendisini sanki tutukluymuş da, ziyaretine gelinmiş gibi hissetti komiser. Hoş, içinde bulunduğu “zorunlu süresiz izin”in de bundan bir farkı yoktu ya! Yine de gülümsedi.

Sabahtan beri düşünceleri ve hayat arasındaki uyumsuzluklar birer birer tetris oyununun parçaları gibi yerli yerine oturuyordu. Fazladan ısınmış su ve biten sigarasının yarattığı keşmekeş hemencecik düzelmişti. Bir sigara çıkarttıktan sonra koyduğu kahvelerle birlikte oturma odasına geçti komiser. Nevzat ve Necip’i hararetli bir şekilde konuşurken buldu, bir dakika geçmeden tartışma konusunun o hafta sonu oynanmış olan derbi maçı olduğunu anladı. Futbolu sadece arkadaşlarıyla dalga geçeceği zaman takip eden birisi olarak tartışmaya müdahil olmayıp kahvesini içmeyi tercih etti.

Hafif açılmış perdeden dışarıyı izlemeye koyulan komiser, havanın ne kadar açık olduğunu fakat içinden hiç dışarı çıkma isteğinin gelmediğini şaşırarak fark etti. O ki, hava kötü de olsa güzel de olsa tadını çıkarmayı bilen birisi olarak tanınırdı. İçini belli belirsiz çekerek kahvesini içmeyi sürdürürken kendisine seslendiklerini fark etti. Necip, bir süre seslendikten sonra cevap alamadığı için şaşırarak Nevzat’a dönmüştü ki Tahsin düşüncelerinden sıyrıldı.

- Efendim gözüm?

Dalgınlığının sebebini sormayan düşünceli arkadaşlarının konuşma sıkıntısı çektiğini görünce öksürerek oturuşunu düzeltti Tahsin ve bir önceki akşam konuştukları Asuman’dan bir haber alıp almadıklarını sordu.

- Abi ben kendisini evine kadar bıraktım ama bir sorun var.
- Neymiş? diye merakla sordu Tahsin.
- Abi, kadının evinin önünde bir araba vardı. O, arabayı görünce biraz panik oldu ve birkaç sokak ötede inmek istedi. Ben de bir şey demedim. Ancak sonra kendi evime giderken arabayı benim peşimde gördüm…
Tahsin geri yaslanarak düşünmeye koyuldu. İşin içinden çıkamıyordu. Dalgınca ayağa kalkarken sehpaya çarptı, o sarsıntıyla kahve bardağı devrildi. Necip’le birlikte hızlıca atılmalarına karşın bardağı tutamadılar ve yere düştü. Tam o anda telefonu çalmaya başlayınca delirecek gibi oldu Tahsin. Sabahtan bu yana birbirini takip eden reaksiyonlar yaşamaktan kafası karman çorman olmuştu.

Yerdeki bardağa baktı, telefonu çalmakta inat ederken sadece ağız kısmının hafif çatladığını görüp sevindi. Kahveyi ne ara bitirdiğini hatırlamıyordu bile. Dalgınca masadaki telefonunu eline alıp açtı.

- Komiser? Siz misiniz?

Tanımadığı bir sesle karşılaşınca istemsizce ekranı gözünün önüne getirdi ve tanımadığı bir numara gördü. Temkinli bir şekilde cevaplamakta fayda gördü:

- Buyurun, benim.
- Komiser, bugün gazetede bir haber okudum. Doğru mudur, yoksa sırf soruşturma için atılmış bir adım mı?

Arada bir katilin açık vermesi veya hırsızların rehavete kapılması için yapılan fos haberlerden bahsediyordu. Hayati tehlikeyi atlatıp soruşturma için ifade veren birisi için hala hayati tehlikesi sürüyor; deliller bulunmuş bazı soygunlar için de hırsızların iz bırakmadan ortadan kaybolduğu gibi haberler yazdırılırdı. 

- Kim soruyor?

Karşı taraftan bilgiç bir iç çekme sesi geldi.

- Tahsin Bey, siz beni bilmezsiniz. Ama ben sizin çalışmalarınızı ilgiyle takip ediyordum. Yıllardır, ne zaman çip projesine el atacağınızı merakla bekliyordum.
- Nereden biliyorsunuz o projede olduğumu?

Bet bir kahkaha sesi geldi.

- Dans etmeyi ben de severim ama zaman aleyhimize işliyor. Size bazı belgeler vermek istiyorum. Benim adıma X deyin, çip projesini finanse eden ekipten birisiyim kısaca. Yıllardır atılan bütün adımlar belge olarak bende var. İnanıp inanmamak sizin elinizde.
- Diyelim ki inandım, ne olacak? Belgeleri bana mı vereceksiniz? diye karşı tarafı tartarak konuştu komiser.
- Evet.

Karşı tarafın sesi tok ve keskin çıkmıştı. Bir an, inanırsa ne zarar göreceğini düşündü Tahsin. En kötü ihtimalle bir tuzağa düşürülür ve öldürülmeye çalışılırdı. Daha önce olmamış mıydı sanki? Kurtulurdu, hep kurtulmuştu. Kurtulmasa ne olacaktı?

Ölürdü.

Yutkunarak düşünmeye çalıştı. Zaman kazanması lazımdı, bir yandan gözü kendisini izleyen arkadaşlarına takıldı. Kırk yılda bir sigara içen Nevzat bile durumun vahametini fark etmiş olacak ki bir sigara tüttürüyordu. Hızlı düşünüp konuştu Tahsin:

- Yer ve zaman verin, oraya on dakika içinde gelmezsem beklemeyin.
- 27 aralıkta Adana Havaalanı’nda İç Hatlar Bölümü lavabosunda buluşalım. Çanta getireceğim, siz de çantayı alıp gideceksiniz. Beni görmenize de gerek yok. Bir sırt çantası olacak, yeşil ve çok yıpranmış bir çanta.

Tahsin cevap veremeden telefon kapanıverdi.


7. Bölümün Sonu