5. Bölüm: YANGIN

Çizim: Serdar Burak Yıldız

Çıkan Kısmın Özeti: Komiser Tahsin, intihar olayı gibi görünen bir vakayı incelerken bunun cinayet olduğundan şüphelenerek soruşturmayı derinleştirir. Ancak işitme engelliler üzerinde deney yapan bir gruba ulaşabilen komiserin davası, emniyetin içindeki bir yapılanmayı rahatsız edecek ve komiser davadan alınacaktır. 

5. Bölüm: “Yangın” 

Tahsin, boğazlı kazağının kollarını biraz daha düzeltti. Dışarıdan esen rüzgar zaman zaman sallanan camdan içeri giriyor; lokantanın ısıtıcıya mahkum havasında değişiklik yaratıyordu. Işıkları loş bir balık lokantasıydı bu. Dışarıdan bakıldığında derme çatma bir yermiş gibi görünse de Avcılar sahilindeki en rahat lokantalardan birisiydi.

Gözden uzak olduğu için genelde nispeten ünlü, medyaya dedikodu malzemesi olabilecek isimlerin kız arkadaşlarını ağırladığı bir mekan olurdu. Tabii ki yaz aylarında. Kışın ise, mekanın sahibinin de tok bir satıcı oluşundan mütevellit camları değiştirmek veya daha fazla ısıtıcı kullanmak gibi tasarrufları uygulamaması mekanı ıssızlaştırıyordu.

Tahsin için sorun değildi; çünkü o karnını doyurmaktansa kafasını boşaltmaya uğrardı genelde ve soğuk, bilhassa Afyon’da çalıştığı yıllardan aşina olduğu soğuk, onun için hiç dert olmazdı. Bir de yemek yemektense sohbet etmeye, daha net bir tabirle akıl danışmaya, uğradığı için bir lokantadan ötesi olarak görüyordu balık lokantasını. Bir karargah, bir fikir üssüydü.

Mekanın sahibi eski özel harekatçı Nevzat balıkları kızartıp masaya getirmişti. Alışageldiği gibi karşısındaki sandalyeye oturdu Tahsin’in. Komiserin karşısındaki sandalyede başka birisinin oturduğu yıllar çok geride kalmıştı. Boşandığı eşiyle evliliklerinin son yılında sık sık buraya gelmiş ve başka zamanlara nazaran güzel vakit geçirmişti. Hatta düşündüğünde en güzel zamanlarını burada geçirdiğini hatırlardı hep.

İçini çekerek rakıdan doldurdu Tahsin. Nevzat’ın bardağındaki suyun da griye dönüşmesini izledi. Birbirlerinin gözlerine kararlı bir şekilde, “Bugünler de geçecek” dercesine bakarak bardakları tokuşturdular ve pek konuşmadan içip balıktan yemeye başladılar. Arkadaki televizyonda ana haber bülteni açıktı ancak ikisi de haberleri yazan insanların kalemlerinin kimde olduğunu bildikleri yıllar yaşadıkları için nadiren haber izlerdi.

- Nasıl aldılar seni davadan? Öngörülemez bir şey bu… diyerek hayıflandı Nevzat.

Tahsin başını sallamakla yetindi. Öngörülebilirdi, bunu söylemedi. Nevzat emekli olduktan sonra emniyette çok şey değişmişti, bunu da pek dillendirmezdi. Aksi halde bilişim şubeye gidip dış kapıdan tam içeriyi gören kameranın merceğine baka baka neden sigara içtiğini açıklaması gerekirdi. Bir deney yapmıştı ve başarıya ulaşmıştı. Uğruna bir davayı feda etme aşamasına geldiği bir deney…

Emniyetteki yapılanma tahmin ettiğinden çok daha güçlüydü ve kendisinin hedefte olduğu aşikardı. Birkaç kişi daha vardı hedefte, bunu da tahmin edebiliyordu ama emin olamıyordu. Kafası karışmak üzereydi ki, konu değişti. Nevzat, “izinli” günlerinde neler yapacağını soruyordu.

- Bizim Necip birilerine yönlendirdi beni. Bursa Emniyeti’nden iki çocuk… Bir dava varmış, kapanmışmıymış neymiş! Oraya gidip bir ortam yoklaması yapacağım: Dava mantıklı sebeplerle kapanmışsa ne âlâ, eğer değilse bir de cinayet çözmüş oluruz fena mı? diye açıklarken gülümseyip rakısından yudumladı.

Nevzat bir şey demedi. Boşluğa dalıp gidiyordu gözleri.

- Ben bıraktığımdan beri çok şey değişti değil mi emniyette? diye homurdandı.

Tahsin’deydi susma sırası. Başını sallarken “geç bunları” dercesine bardağını uzattı, tokuşturdular ve içmeye devam ettiler. Birden duraksadı Tahsin ve gözü Nevzat’ın omuz hizasında, arkadaki duvarda rafa sabitlenmiş 55 ekran televizyona takıldı.

- Şunun sesini açsana bi’… diye telaşla seslendi Nevzat’a

Nevzat kurttu, “Sohbet ediyoruz şimdi ne televizyonu?” demeden gidip kasanın yanındaki kumandayı aldı ve sesi açtı. Tahsin’in lüzumsuz bir şey istediğini pek görmemişti. Ses açılınca, uzun bir süredir hemen hemen sessiz olan lokantada ses çınladı. Kulakları sese alıştığında davudî bir ses tonuyla sunulan bir haber doluştu beyinlerine.

“Bugün akşam üstü Esenler’de çıkan yangında iki daire yanıp kül olurken itfaiyecilerin apartmanın en üst katında, tekerlekli sandalyeye mahkum olmuş bir adamı kurtarmaları kameralara böyle yansıdı.”

Görüntüde yaşlı bir adam, balkona dayanmış merdivene üç itfaiyeci yardımıyla çıkarılıyor ve yavaş hareketlerle aşağıya indiriliyordu. Ambulansa bindirilirken alınmış görüntüde yüzü gözü is içindeki yaşlı adamın zorlukla nefes aldığı belli oluyordu. Nevzat ayakta izlediği haberden sonra dönüp Tahsin’e baktı. İkisinin de aynı şeyi düşündüğü aşikardı.

Çip projesinin mucidi ihtiyar Harun Tandoğan, öldürülmeye çalışılmıştı. Bunun Tahsin’in görevden alınmasından bir gün sonra olması da Tahsin’in içindeki düşüncelerin doğruluk payını yükseltiyordu. Birileri ciddi bir organizasyon düzenlemişti ve kendilerine karşı gördükleri her şeyi ezip geçmekten beis duymuyorlardı. Ucunda ölüm bile olsa…

Tahsin elini masanın üstünde duran telefonuna uzatırken telefon çalmaya başlamıştı. Lokantadaki havadan bağımsız bir şekilde daha bir içleri soğumuş ikili iyice ürperdi. Tahsin göz ucuyla telefona bakıp bir çırpıda açmıştı.

- Abi, şimdi hastanedeyim ben. Harun Bey var ya…

Ses, Necip’in sesiydi. Yarı telaşlı, yarı endişeli geliyordu. İçinden “Ölmüş olmasın, lütfen…” diye geçiren Tahsin merakla dinlemeyi sürdürdü.

- Evi yanmış, zor kurtarmışlar. Şimdi hastanede ama yoğun bakıma aldılar. Ne yapmalıyım sence?

Bir süre duraksayıp düşündü Tahsin. Gözünün takıldığı televizyonda bu kez Antalya sahillerinde hala denize girebilen turist kadınlara dair bir haber vardı. Hayat mücadelesi ne kadar basit görünüyordu siyah ekranda! 

- Bak, oraya bir polis dik. Ama çok güvenilir birisi olsun. Asla içeri kimse girmesin, doktor raporları da anı anına senin e-postana yollansın. Odaya alınmadan önce sana bilgi verilmesini ve senin nezaretinde odaya alınmasını iste. Hatta isteme, bunu emret.

Necip’in bu komutları aklında tutma süresini bekledikten sonra vedalaştılar. Telefon kapandığında ortam gene sessizleşmişti. Yapabileceğin bir şey yokken hiçbir şey yapmamak en iyisidir, düsturundan hareketle susup içsel düşüncelere dalmayı tercih etmişlerdi.

Bardaktaki rakı bittiğinde tabaklarındaki balığın da sonu gelmişti. Nevzat tabakları toplamak için ayağa kalktığında ‘cila çekmeyi’ önerdi. Bunun manası birer bira içmekti. Tahsin kafasıyla onayladı.

Şimdilik gideceği bir yer olmadığı için ve sabah erken kalkması için de bir sebep olmadığından mütevellit, geç saatlere kadar içebilirdi. Emekli olma fikri ilk o an geldi aklına ama hemen de gidiverdi. Sahi, emekli olup ne yapacaktı?

Biralarından yudumlarken restoranın dışında bir arabanın durduğunu hem tekerlek sesinden hem de bir müddet yandıktan sonra sönüveren farlardan anladılar. Yaklaşan ayak sesleri birden çok kişinin lokantaya yöneldiğine işaretti. İkili, bir anda ayılıp dikkat kesmeye başlamıştı.

Lokantanın kapısı aralanıp içeri başını uzatan kişiyi gördüklerinde istemsizce gülümsediler. Peşinden gelen kişiyi görünce ayağa kalkıp bir yabancıyla tanıştırılmayı bekleyen arkadaş grubundaki tedirginliğe kapılmıştı Nevzat ve Tahsin.

Necip; yanında gelen sarışın, uzun boylu ve güzel kadını işaret ederek konuştu:

- Komiserim, Nevzat Abi. Sizi Asuman Hanım’la tanıştırayım. Asuman Şen.


5. Bölümün Sonu