3. Bölüm: ÇİP

Çizim: Serdar Burak Yıldız

Çıkan Kısmın Özeti: Komiser Tahsin, İstanbul’da kulaklarını keserek kendisini vuran bir gencin intihar olayını araştırmaya başlar. Olayın cinayet olduğu yönünde şüpheleri yoğunlaşan komiser, sorgulamak için çocuğun komşularına ulaşır ve çocuğun işitme engelli olduğunu öğrenir. Araştırmayı derinleştirdiklerinde çocuğun komşularından birisinin, işitme engelliler için bir çip projesi geliştirdiğini öğrenirler.


3. Bölüm: "Çip"

Sabah olduğunda akşamki alkol sürecinden ötürü Komiser Tahsin, baş ağrısıyla kalktı yataktan. Saatine baktığında her zamankinden yarım saat geç uyandığını görüp bir küfür savurmuştu. Erken kalkmayı severdi; eski bir alışkanlık. Evli olduğu dönemlerden kalma, güzel bir alışkanlık.

Apar topar giyinip evden çıktı ve emniyete doğru gitmeye başladı. Radyoyu bu kez açmadı, baş ağrısı had safhadaydı ve kulağına dolacak lüzumsuz melodilere ihtiyacı yoktu. Bunu düşününce aklına üzerinde çalıştığı dava geldi. Aklından hiç çıkmıyordu gerçi! İşitme engelli bir genç, nasıl olur da bir “melodi” duyardı? Bir kez daha hayret ededursun, emniyetin otoparkına varmış ve aracı park etmişti.  Daha dışarı çıkmadan cep telefonuna bir çağrı geldi. Dok, yeni bir şey bulmuştu. 

Cinayet büroya uğradığında Necip’i bu kez yerinde bulamadı. Saat daha erken olduğu için normaldi ama Necip de kendisi gibi erkenci tayfadan olduğu için komiser gülümseyerek onun da bir ihtimal bir şeyler içmiş ve sızıp kalmış olabileceğini düşünüp otopsi memurunun yanına geçti. 

-Tahsin! Seni erken bulmayı beklemiyordum ama bunu görmen lazım, bu yüzden sabahın köründe sana mesaj attım… 

Komiserin cevap vermesine imkan tanımadan masanın üstündeki cesedin örtüsünü kaldırdı. Komiser yaklaştığında cesedi yan çevrilmiş ve başının arkası özenli bir şekilde kesilmiş halde buldu. Meraklı gözlerle Dok’a bakarken ihtiyar kurt kenarda duran metal bir kabı eline alıp Tahsin’e uzattı. 

Bu bir çipti. 

Harun Tandoğan’ın geliştirmeye çalıştığı işitme engelliler projesinin odağındaki nesne. Komiser, uzanıp dikkatlice eline aldı çipi ve parmaklarının arasında tutarak havaya kaldırdı. Küçük, üzerinde sarı şeritler olan siyah bir nesneydi. Ne giriş ne de çıkış bölümü vardı. Alışageldik cep telefonu çiplerinden veya hafıza kartlarından çok farklıydı. 

- Dün akşam cesedi inceleyip raporlarken başının arkasında hafif bir çizgi fark ettim. Sağlık bilgilerine ulaştığımda bir ameliyatın kaydına rastlamayınca meraka kapılıp kafatasını incelemeye karar verdim. Bir röntgen çektirttik ve bu nesneye rastladık. Sonra tabii ki daha da meraklanıp ense kökünden bir giriş yaptım ve bunu buldum. Bu bir çipe benziyor Tahsin ama hiçbir damara bağlı değildi, üstelik öyle olması da büyük bir mucize olurdu! Anlarsın ya… 

Anlamıştı. Gözünü kırptı komiser ve çipi dikkatlice cebine koydu. 

- Bunu rapor ettin mi? diye sordu kısaca. 

Dok başını olumsuz anlamda sallayınca da ekledi: 

-  İyi, hiç etme o zaman. 

Dok başını tekrar sallamıştı. Aralarında bu tarz anlaşmalar sıkça olurdu. Tahsin’in davalarına konulan engellemeleri bilen otopsi memuru, sık sık ona yardımcı olma adına kariyerini de riske atardı. Aralarındaki dostluk, pek çok şeyi yenecek cinstendi ve emeklilik haklarını yakma fikri de bu yenilenlerden birisiydi.

Komiser, otopsi odasından çıkıp cinayet büroya geçtiğinde bu kez Necip’i buldu. Daha yeni gelmiş olan genç memur, paltosunu çıkartmamıştı bile. Komiseri görünce selam verip getirdiği poğaçaları masaya bıraktı. Kahvaltı yaparlarken pek konuşmadılar. 

Tahsin, hala çipi anlatıp anlatmama konusunda gidip geliyordu. Necip’i birkaç kez konuşmasını tasvip etmediği kişilerle, “Müdür” gibi, konuşurken görmüştü ve bir - iki kez sorduğunda terfi sınavları için konuştuğunu öğrenmişti. Yine de bu yetenekli çocuğa hala tam anlamıyla güvenebildiği söylenemezdi. Kahvaltı bittikten sonra Harun Tandoğan’ın projesini ve diğer komşuları daha iyi araştırmasını söyleyip bürodan çıktı. Bilişim Şube’de çok samimi bir çocuk tanıyordu, üstelik sır taşımayı iyi bilirdi. 

Daha önceleri ‘Odysses Operasyonu’nda birlikte çalışmışlardı. Tarihi eser kaçakçılarının karıştığı bir cinayeti çözerken tarihi eserlerin içine konulan minik sinyal cihazlarını çözme ve sinyalleri farklı yöne doğrultma konusunda yardımı dokunmuştu. Üstelik her şey bittiğinde bir şekilde o ufak çiplerden birisini (tabii ki etkisiz hale getirilmiş bir şekilde) Tahsin’e ulaştırmıştı çocuk. 

Bilişim Şube’ye girdiğinde ilk başta çocuğu göremedi ve umutsuzluğa kapıldı ama en sonunda bir masanın altında kablolarla uğraştığını fark etti komiser. Yanına gidip kısa bir selamlaşma faslını yaşadıktan sonra davayı özetleyip cebindeki çipi masaya gizlice bıraktı. Kaşla göz arasında çip masadan yok olmuştu. 

Kenan, bıyık altından gülümseyip bu işi çözeceğini söyledikten sonra çay ısmarlamayı teklif ettiyse de komiser gitmesi gereken yerler olduğunu belirtip erken kalkmak zorunda kaldı. Gitmesi gereken bir yer yoktu tabii ki, sadece burada görülmek istemiyordu. Görülürse hem bu davada güttüğü yol, hem de ileride başvurabileceği yardımlar riske girerdi. 

Tekrar cinayet büroya döndüğünde Necip’i harıl harıl araştırma yaparken buldu. Arşivlerin arasında kaybolmak üzereydi çocukcağız. 

“Şu müzisyeni bir daha mı sorguya çeksek, bu kez Harun Tandoğan’ın evinden çalınan belgeler hakkında?” diyerek büroya girince Necip bir an korkmuştu. Komisere bir süre şaşkınca bakıp sonra şaşkınlığını üstünden atan Necip’in bu hali komisere komik gelmişti, gülmeye başladı. 

- Efendim? Hiç hayata geçirildi mi, dediniz? Harun Tandoğan, bir eliyle kulağına destek olarak duymaya çalışıyordu komiserin sorularını. 

Tekrar aynı eve gelmişlerdi. Soruyu onaylayarak cevap bekledi Komiser Tahsin. Harun Tandoğan başını olumsuz anlamda salladı. Üzülmüşe benziyordu. 

- Yok, maalesef. Yaptığım projeyi fazlasıyla hayal ürünü olarak nitelendirerek geri yolladılar. Ameliyatsız, duyma organlarında titreşimler sayesinde bir duyma hissi yaratma çok ütopik gelmişti onlar için… 

Komiser, Necip’e bakıp göz kırptı. 

- Peki öldürülen komşunuzun bir şeyler duyuyor olması size ne düşündürdü? 

Harun Tandoğan, yapabildiği kadarıyla, yerinde doğrulup komisere ve yardımcısına baktı. Dudaklarını hafifçe büzüp tekrar normal haline döndürdükten sonra konuştu. 

- Açıkçası bir süredir evimden bazı belgelerimin çalındığını fark ediyordum. Ancak ne işe yarayacaklarını hiç bilmiyordum. O çocuk normalde cesur biri sayılmazdı. Pek hanımevladı birine benziyordu! Böyle bir deneyde yer almayı nasıl kabul etmiş merak ediyorum doğrusu… 
- Nasıl bir deney, diye sordu Necip. 
- Benim geliştirdiğim proje deney aşamasında kalmıştı memur bey. Gerçekleştirebilmek veya en azından test edebilmek için bir deney yapılması gerekiyordu. Bu da sanırım Özkan olmuştu. 
- Peki sizce bilgisi var mıydı? 

Cevap vermedi ihtiyar adam. Bunun yerine omzunu silkti. Sorgu bitmiş görünüyordu, vedalaşarak ayrıldılar. Daha önce sorguya çekmedikleri iki komşuya ulaşmaya çalışırken ikisinin de dairelerinde olmadığını kısa sürede anlayan komiser ve yardımcısı apartmandan çıkarken çağrı cihazı öttü Tahsin’in. Kısa bir süre baktıktan sonra Necip’e döndü: 

- Neco, ben Bilişim Şube’ye geçiyorum; sen öğle yemeğine geçebilirsin…  

3. Bölümün Sonu