22. Bölüm: TAB



Çizim: Tolga Özasil

Çıkan Kısmın Özeti: Komiser Tahsin, Emniyet'teki görevinin başına dönmüştür. İlk iş olarak da tekrardan Çip Projesi'ne dair yürüttüğü dosyaya ağırlık veren komiserin imdadına daha önce Kanlıca'da kendisine bazı evraklar veren adam yetişir ve komiserin kaçırdığı, düşen İstanbul-Adana uçağına dair ses kayıtlarını komisere ulaştırır.


22. Bölüm: "Tab"

Gazeteci Atalay Demirsoy'a ulaştırdığı ses kayıtları ve uçak biletleri, tam manşet haber olarak gazeteye basılan Komiser Tahsin; ülkenin gündemini kısa vadede değiştirmişti. Haberin çıkışından sonra bilhassa iktidara yakın televizyon kanalları, emniyetin içindeki yapılanmaya dair daha kuvvetli operasyonların yapılması gerektiği hususunda ağız birliği etmiş gibi yayınlar yapmaya başlamıştı.

İki-üç gün geçtikten sonra artık işin boyutu daha da büyümüş ve siyasi arenaya taşınmıştı. Komiser, Çip Projesi'nin yanı sıra uğraştığı bir diğer cinayet olayı için Cinayet Büro'da kafa patlatırken açık olan televizyondan öğlen haberlerine denk geldi.

Bir milletvekilinin, son operasyonlar ve Emniyet'e dair vereceği soru önergesini anlattığı basın toplantısını izledikten sonra garip bir huzursuzluk hissi kapladı içini. Olayın sapacağını, belki de çoktan saptığını, düşünmeye başladı. Ne yapacağını düşünmeye koyulduğunda cep telefonu çaldı.

- Amirim, şimdi Asuman'ı ziyarete gelmiştim; gelmişken Yasemin Hanım'a da bakayım dedim. İyileşmiş ve bu akşam taburcu edilecekmiş!

Arayanın Necip olduğunu, cümleler birbiri ardına dizilirken fark etti komiser. Eski eşi Yasemin'in geçirdiği kazayı hatırladı sonra... İşe kendisini kaptırdığında hep böyle oluyordu. Odasında, önünde duran dosyaya baktıktan sonra eliyle dosyanın kapağını kurcalarken Necip'e cevap verdi:

- Nasıldı Yasemin? Sordu mu beni?

Necip'in konuşmasının tonundan yüzünde bir gülümsemenin belirdiğini anladı komiser.

- Sordu amirim. Hem sizi sordu, hem de gazetelerde bir hareketlilik olup olmadığını... Nasıl anladı bilmiyorum ama ben de her şeyi anlattım.

Renk vermemek adına "Televizyonda falan görmüştür oğlum..." diye cevapladı Tahsin bu açıklamayı. Sonrasında, günün programına dair sohbet ettiler ve Zincirlikuyu cinayeti için Mecidiyeköy'de buluşup öldürülen kadının iş yerini ziyaret etmeye karar verdiler. Tam telefonu kapatacakları sırada Tahsin, Asuman'ın durumunu sordu.

- Sormayın amirim. Hala tam anlamıyla toparlanabilmiş değil. Ancak ilginç bir şey var...

Duraksayan Necip'e, konuşması için telkinde bulundu komiser. Necip'in, nasıl söyleyeceğini bilemediği bir şeyler olmalıydı... Nitekim, ağzındaki baklayı çıkarıverdi:

- Doktorlar, ailesine ulaşmaya çalışmış. Hiçkimseye ulaşamamışlar. Ben de evini bir ziyaret edeyim diyorum, ev arkadaşından bahsediyordu; belki onun bilgisi vardır.

Komiser haklı olabileceğini fakat önceliği Zincirlikuyu cinayetine vermeleri gerektiğini söyledikten sonra da ekledi:

- Gerekirse akşam birlikte gideriz! Sen şimdi Mecidiyeköy'e geç...

Necip'le karşılıklı telefonları kapattıktan sonra ayağa kalkan komiser, masasındaki iki dosyayı da eline alıp odasından çıktı. Hale, her zamanki gibi bilgisayar başında araştırmalar yapıyordu. Kapanmamış dosyalara dair yargı kararlarını çıkartıp dönemsel olarak komisere rapor vermeyi âdet edinmişti kızcağız.

Komiser tam Cinayet Büro'dan çıkacakken durdu ve Hale'nin yanına döndü. Hafifçe eğilip, kimse duymasın der gibi fısıldayarak konuştu:

- Hale, benim Afyon'da görev yaptığım dönemde Afyon Emniyeti'nde çalışan personelin listesine ulaşmanı istiyorum senden... Ama, aramızda! Necip'in bile haberi olmasın, tamam mı?

Hale, daldığı raporlardan biraz zor sıyrılmıştı. En sonunda komutu anladığına dair başını salladı. Komiser her ne kadar emin olamasa da, komutunun anlaşıldığını varsaymak zorundaydı. Çünkü cinayet beklemezdi ve çözülmesi gereken bir dosyası daha vardı.

*

Akşam olduğunda komiserin tahmin ettiği üzere, Necip'in aklındaki Asuman'ın ailesini araştırma fikri uçup gitmişti. Nevzat'ın balık lokantasına gitme fikrini atan Tahsin'e ayak uydurdu Necip.

Mekana geldiklerinde her zamankinin aksine iki masanın dolu olduğunu görüp şaşırdılar. Nevzat, servis ettiği balık tabakları ile gülümseyerek bir masaya oturmalarını işaret etti gözlerini kullanarak. Servis bittiğinde o da yanlarına gelmişti.

- Evet, nasılız beyler?

Tahsin, başını dalgınca sallayıp "Nasıl olalım!" diye homurdandı.

- Bir çıkmaza girdik sanki... Dava bizim ama işlemleri yapan biz değiliz; bir ton adamı içeri tıktılar, hiçbiri bizim istediklerimiz değil! Sahi, şu komşulara ne oldu yahu!

Nevzat, "Hah!" diye mırıldandı. Eliyle durmalarını işaret edip kasaya doğru fırladı. Birkaç saniye sonra geri geldiğinde elinde bir fotoğraf filmi ile basılmış birkaç fotoğraf vardı. Bunlar; Asuman, Tahsin'in evinde gizlenirken Nevzat ve Necip'in yaptığı Sabri Hersal takibi sonrası çekilmiş olan fotoğraflardı. Sabri Hersal, öldürülen Özkan'ın diğer komşuları ve Tahsin'i takip eden meçhul adam birlikte bir kafede oturuyorlardı.

Kendisini takip eden adamı işaret etti komiser.

- Önce bunu bulmalıyız. Bunu bulunca devamı gelecektir.

Bir süre, fotoğraf üzerine konuştuktan sonra rakılar bardaklara dolunca konuşma konuları da değişmişti. Havadan sudan muhabbet etmeye başladılar, gece iyiden iyiye bastırıyordu. Saatler 11'i geçtiğinde komiserin telefonu birkaç kez çaldı ve kapandı. Bu, mesaj bildirimiydi. Telefonu dalgınca aldığında mesaj atan numarayı bir yerden hatırladığını düşündü komiser. Açtığında, yanılmadığını anladı. Yıllar önce sildiği bir numaraydı bu. Yasemin'in numarasıydı.

"Tahsin, bir saat sonra metrobüsün Beylerbeyi durağında buluşalım. Yalnız gel. - Yasemin"

Necip ve Nevzat'ın önce birbirlerine, sonra da Tahsin'e göz kırpmaları sonrası komiser durumu geçiştirmeye karar verdi.

- Operatörden gelmiş mesaj. Faturanızı ödemiyorsunuz ama rakınızı eksik etmiyorsunuz, diyor!

Masada kısa vadede bir gülüşme oldu. Necip de Nevzat da komiseri çok iyi tanıyordu ve yalan söylediğini anlamışlardı. Komiser, bir dakika içinde toparlanıp müsaade istediğinde endişelenmişler fakat belli etmemişlerdi. Kalkıp gitmesinden sonra Necip, Nevzat'a bakıp gözleriyle "Takip etmeli miyim?" diye sordu. Nevzat ayağa kalkıp masada Tahsin'e ait olan kısmı toparlamaya başlamıştı. "Sen bilirsin" diye bir işaret verme gayesiyle dudağını büktü.

Necip ayağa kalktığında masadaki fotoğrafları da almayı ihmal etmemişti. Konuşmadan vedalaştılar ve Necip de birkaç dakika sonra komiserin ardından, lokantadan çıkmıştı. Necip de Nevzat da "Gece erken bitti" diye  düşünüyorlardı lakin gece yeni başlıyordu...

Komiserin arabasız geldiğini anımsadığında nereye, nasıl gideceği soruları belirdi Necip'in kafasında. Biraz ileriye baktığında, lokantanın yer aldığı sokağın köşesinden döndüğünü gördü komiserin. Koşar adımlarla sokağı kat edip komiseri takip mesafesine almaya çalıştı ve bunda da başarılı oldu Necip. Avcılar'ı boydan boya komiser önde, o arkada; kat ettiler. En sonunda komiserin metrobüse bindiğini görünce telaşlandı Necip. Tenha olan metrobüste kendisini göstermeden komiseri takip etmesi mümkün değildi. Bir sonrakine binecek olsa, komiserin hangi durakta indiğini anlayana dek kendi bineceği metrobüs harekete geçerdi. Her durakta inip tekrar binse, abes kaçardı. Ne yapacağını düşünüp hızlıca karar vermeye çalışırken telefonu çaldı.

Paranoyakça, takip ettiğinin anlaşıldığını ve arayanın komiser olduğunu düşünse de; tanımadığı bir sabit hat numarası tarafından aranıyordu. Telaşla telefonu kulağına götürdü.

- Necip Bey, merhabalar. Ben Doktor Raşit. Bugün hastaneye uğradığınızda Asuman Hanım'ın durumunda bir değişiklik olursa sizi aramamı söylemiştiniz...

Necip, üst geçidin trabzanlarına tutunup kendisini en kötü ihtimale dahi hazırlamaya çalıştı. Nefesi kesilecek gibi olmuştu.

- Asuman Hanım yaklaşık yarım saat önce kendisine geldi Necip Bey. Sağlığı gayet yerinde, sadece sağ kolunda bir uyuşma hissi var ama fizik tedaviyle düzelmeyecek bir şey değil. Sırf, bu hastanın durumunun bir polis vakasıyla ilişkili olduğunu söylediğiniz için bu saatte onu görmeye gelebileceğinizi de söylemem gerekiyor...

Necip teşekkür ederek heyecanla telefonu kapattı. Tam o sırada hareket eden metrobüsü gördüğünde önünde iki seçeneğinin olduğunu anlamıştı. Hangisini seçeceğine çabuk karar vermeliydi; zira diğer metrobüs kalkmaya hazırlanıyordu.

Yaklaşık on beş dakika sonra hastanenin kapısından içeri girdiğinde komiserin şimdiye dek çok badireler atlattığını düşünerek kendisini teselli ediyordu Necip. İçindeki, geçmek bilmeyen, huzursuzluk hissini bastırmaya çalışarak Asuman'ın odasına çıktı. Yatağında doğrulmuş, televizyon izlemekte olan Asuman'ı görünce gülümsedi. Huzursuzluk hissi, odanın dışında kalmıştı adeta...

Asuman da Necip'i görünce gülümsemiş ve kollarını açmıştı. Necip uzandığında, sımsıkı sarıldılar. Asuman'a kısa bir özet geçti Necip; o uykudayken yaşananları duyunca Asuman'ın keyfi daha da yerine gelmişti.

- Peki komiser nerede şimdi?

Necip, cebinden fotoğrafları çıkarırken açıklamasını yaptı:

- Biz, bu fotoğraflar üzerinde konuşurken ona  bir mesaj geldi ve apar topar gitti... Nereye gittiğini bilmiyorum...

Asuman, fotoğraflara uzanırken hayret ifadesi içeren bir yüz mimiği takınmıştı.

- Nasıl yani? Sen onu kolaçan edeceğine buraya mı geldin?

Necip, yanlış bir şey yaptığını bilen çocuklar gibi başını öne eğince Asuman "cık cık" diye bir kınama efekti yapmıştı. Fotoğraflara bakarken "Kim bunlar?" diye soran Asuman'ın ses tonundan kızgınlığını anlayabiliyordu Necip. Tam ağzını açacakken Asuman fotoğraftakilerden birisini işaret etti.

- Bunu tanıyorum, bizim Saadettin bu.

Necip merakla fotoğrafa baktığında Asuman'ın işaret ettiği kişinin, Tahsin'i takip eden adam olduğunu gördü. Heyecanla ayağa fırladı.

- Kim o Saadettin?

Necip'in heyecanı, Asuman'ı biraz ürkütmüştü. Kaşının birisi havada, ne işe yarayacağını bilmediği bir açıklamaya girişti:

- Sivil polistir Saadettin. Üç ay önce atandı bizim emniyete...

Necip tam ağzını açacaktı ki, dışarıda bir bağırtı koptu. Merakla kapıya yönelen Necip, dışarıdan gelen bir kadın sesinin sinirle bağırdığını duydu. Koridora çıktığında tanıdığı bir simaya rastladı.

Yasemin Hanım, elindeki çantayı sallayarak sinirle karşısındaki nöbetçi hekime bağırıyordu. İşlerin çığırından çıkacağını sezen Necip yanlarına gitme gereği duydu. Necip'i gören Yasemin Hanım, ilk başta tanıyamasa da sonra çıkarmıştı. "Hayırdır, ne oluyor?" diye soran Necip'e sinirle çantasını gösterdi.

- Necip, çantamda telefonum yok! Çalınmış! Hastanedeyken çalındı kesin!

Necip duraksadı. Doktor da Necip'e dönmüştü. Asuman için irtibat kurduğu doktor, Necip'in polis olduğunu biliyordu.

- Hastanede çalınmamış olduğuna size garanti verebilirim memur bey! Kamera kayıtlarını çıkarabilirim, hanımefendinin yattığı odaya hemşireler ve iki doktor haricinde kimse girmedi!

Necip, Yasemin Hanım'a sakin olmasını işaret etti.

- Yasemin Hanım, telefonunuz siz kaza geçirdikten sonra baygın yatarken de çalınmış olabilir. Sonuçta ambulansı birileri aradı, belki de o arayanlar kötü niyetli insanlardı ve sizin telefonunuzu çaldıktan sonra ambulansı aradılar?

Yasemin  Hanım birkaç saniye duraksasa da, siniri yatışmış sayılmazdı.

- Yahu, çalacak olsalar benim eski püskü telefonumu niye çalsınlar; cüzdanım ve kredi kartlarım hala çantamda!

Bu soru, Necip'i düşüncelere sevk etmişti.

"Belki de niyetleri, hırsızlık değildi..." diye mırıldanarak hastaneden çıkmak üzere koşmaya başladı. Yasemin Hanım ve Doktor Raşit, şaşkınca arkasından bakarken Necip, komiseri birkaç kez peş peşe aradıktan sonra ümidini kesmiş bir şekilde başka bir numarayı çevirdi.

Bir yandan arabasına binmiş, kontağı çeviriyordu ki telefon açıldı. Soluk soluğa konuşurken gaza bastı ve hastanenin otoparkından çıktı.

- Beni dinle, çabuk...

22. Bölümün Sonu