20. Bölüm: HERAKLİTOS OPERASYONU



Çizim: Tolga Özasil

Çıkan Kısmın Özeti: İstanbul'da intihar süsü verilmiş bir cinayeti araştıran Komiser Tahsin, ilk olarak olayın emniyet içi bir yapılanmanın sürdürdüğü deneylerle ilgisini keşfedecek; akabinde de bu deneyleri yürüten Genetik Mühendisi'nin kim olduğunu bulacaktı.


20. Bölüm: "Heraklitos Operasyonu"


Arabanın Boğaz Köprüsü girişindeki bariyerlere çarparak durması üzerine Zoran Berberoviç önce yan koltuğunda oturan Asuman'ın nabzını kontrol etti. Kadının nabzı hayli zayıf atıyordu. Keza bariyerin parçaladığı sağ kapının da bir kısmının kadının vücuduna girmiş oluşundan ötürü, yaşama ihtimalinin zayıf olduğu öngörülebilirdi. Gülümseyerek araçtan indiğinde ise daha önce fark etmediği bir şeyi fark etti: Boğaz Köprüsü trafiğe kapatılmıştı.

Elini telefonuna götürürken, arkasından "Dur" diye bir ses duydu. Dönüp baktığında bir polisin, elinde tuttuğu tabancayı kendisine doğrulttuğunu gördü. Şaşkınlığı, polis yanına gelip kendisini cinayete teşebbüsten gözaltına aldığını açıkladığında da devam edecekti. Polise histerik bir şekilde "Sen kimi gözaltına aldığını biliyor musun, biliyor musun?" deyip durması da durumu değiştirmeyecekti.

Polisin daha sonra bir telsizden köprüdeki ambulansı yanına çağırttığını ve aracın içindeki Asuman'ı ambulansa teslim ettiğini de bileğindeki kelepçelerle izleyecekti Zoran Berberoviç.

Tüm hengame bittiğinde aradan sadece beş dakika geçmişti. Bir ekip otosu da bir çırpıda çıkıp geldiğinde Zoran Berberoviç bir tuzağa düştüğünü anlamıştı. Araca bindirildiğinde, köprünün de trafiğe açılmış olduğunu görüp bu kadar geniş bir organizasyonu kimin yapabileceğini düşünmeye başlamıştı... Gözlerini derin bir nefret hissiyle kendisini gözaltına alan polise dikmişken polisin de telefonla birilerini aradığını görmüştü.

*

Müdür, telefonu kapattığında karşısında oturanlara bakıp dalgınca konuşmaya başladı.

- Zoran Berberoviç şimdi gözaltına alınmış. Heraklitos Operasyonu artık resmi olarak başladı, hakkımızda hayırlısı olsun arkadaşlar!

Ayağa kalkıp karşısındakilere elini uzattı, karşısındakiler de ayağa kalkıp Müdür'ün elini tek tek sıktı. Komiser Tahsin, bu tokalaşma faslı sonrası yanındaki Nevzat ile birlikte Müdür'ün odasından çıktı. Emniyetin çıkışına yöneldiler, yapacak daha çok işleri vardı.

Tam Cinayet Büro'nun önünden geçerken içeriden çıkan Yusuf'la burun buruna geldiklerinde Tahsin gözlerini Yusuf'un gözlerine dikip gülümsedi. Yusuf'un şaşkınca kalakalmasına bıyıkaltından gülümseyerek emniyetten çıktı.

*

Nevzat'ın balık lokantasına geldiklerinde heyecandan bir süre konuşamamışlardı. Neden sonra, birbirlerine bakıp kahkaha atmaya başladılar. Gerginliklerini bu vesileyle savuşturuyorlardı. Gülmekten nefesleri kesildiğinde duraksayıp, derin bir soluk aldılar.

Onlar soluklanırken içeri birisi girmişti ve "Açık mısınız?" diye sormuştu. Tahsin camdan dışarı bakarken Nevzat ayağa kalktı ve gelen kişiyi masalardan birisine buyur edip elektrik sobasını yaktıktan sonra siparişini almak üzere karşısında durdu.

- Sizin methinizi çok duydum Nevzat Bey! Benim Kanlıca'da lokantam var ama oradan buraya sırf sizin hamsi tavanızı yemek için geldim. Bana şöyle güzel bir hamsi tava getirtir misiniz? Salatada soğan olmazsa sevinirim...

Kanlıca ve lokanta kelimelerini duyar duymaz Tahsin'in aklına arabayla kaçırılıp Kanlıca'da bir lokantaya götürüldüğü gece gelmişti. İstemsizce dönüp masada oturan adama baktığında tam isabet olduğunu gördü: Bu, ona bir sürü belge sağlayan meçhul muharrirden başkası değildi! Tam şaşkınlıkla ağzını açmışken adamın kendisine bakıp kaşlarını havaya kaldırdığını görüp yutkundu.

Adamın, sipariş gelene dek masadaki peçetelerden birisini alıp cebinden çıkarttığı dolmakalem ile bir şeyler karalamasını gözucuyla izledi. Peçeteyi buruşturup, der top edip kendisine fırlattığında ise bir çırpıda peçeteyi alıp açtı, düzeltip okumaya başladı.

"Methedildiğinizden çok daha iyisiniz. Şimdiki adımınız, şimdiye kadarkilerden daha tehlikeli; ekibinize güveniyor musunuz?"

Komiser, başını sallayıp bu soruyu olumlu cevaplamıştı ki; Nevzat elinde koca bir salata tabağıyla mutfaktan çıktı. Alelacele bir şekilde peçeteyi buruşturup cebine attı komiser. Nevzat mutfağa geri döndüğünde adam başka bir peçete daha almış, hızlı hızlı bir şeyler yazmaya başlamıştı. Bittiğinde gene komisere doğru fırlattı.

"Bugün saat 23'te Eminönü İskelesi'nde"

Komiser, bu notu da onayladığını belirtircesine kafasını salladıktan sonra ayağa kalktı; mutfaktaki Nevzat'a seslenip gitmesi gerektiğini söyledikten sonra da lokantadan çıkıp aracına atlayarak doğrudan Asuman'ın kaldırıldığı hastaneye gitti.

*

Zoran Berberoviç, küçük ve havalandırması zayıf bir odada bekleyeli kaç dakika olduğunu bilmiyordu. En sonunda odanın kapısı açıldı ve takım elbiseli bir adam içeri girdi. Elindeki ince dosyayı masaya bıraktı, karşısındaki sandalyeye oturmaktansa sandalyeyi sürükleyerek getirdi ve Berberoviç'in yanına oturdu.

Önündeki dosyayı açarken parmaklarından birini yalamıştı. Uzanıp sayfaları yavaşça çevirmeye başladı. Genetik Mühendisi, fotoğrafları görür görmez neredeyse tarihleriyle birlikte olayları çıkarıyordu. Gözucuyla yanındaki adamın çevirdiği dosyaya bir süre baktıktan sonra sayfaların akışı devam ediyor olmasına rağmen başını duvara çevirmişti. Adam da homurdanarak dosyayı kapattı, eline aldığı dosyayla ayağa kalkıp dosyayı Berberoviç'in suratına fırlattı.

Bir çırpıda karşısına geçip avuç içlerini dayadığı masadan güç alarak Berberoviç'e doğru eğildikten sonra gülümsemeye başlamıştı.

- Hey gidi koca Zoran Berberoviç! Yoksa Sadullah Vurşat mı deseydim? Ya da Kennedy McEvan? Şu an karşımda hangi isimle oturuyorsun?

Zoran Berberoviç, bazı görevlerde kullandığı sahte kimliklerdeki isimlerin sayılmasıyla konuşmaya kulak kesilmişti. Karşısındaki adama sinirle bakmaya başladı. Bu esnada adam konuşmaya devam ediyordu.

- Genetik, zor bir bilimdir. Siz de bu bilimi elinize yüzünüze bulaştıran bir yüz karasısınız!

O an, ilk kez ağzını açtı Berberoviç.

- Ne oldu, devlet kendi işleri için kullanırken iyiydik; şimdi işini gördü ve bizi bir kenara mı atıyor devlet?

Karşısındaki adam gülerek doğruldu ve kollarını kavuşturup dimdik durarak aşağılar bir bakış atmaya başladı Zoran Berberoviç'e.

- Sen de mi devletçi kesildin yoksa? Zaten iki iş gören taşeron hemen devletin adamı kesiliyor bu memlekette! Sen kim, devletçi olmak kim?

Sözlerini bitirirken tekrar öne doğru eğilmiş ve gülerek, gözlerini Berberoviç'e dikmişti. İhtiyar mühendis, kendisinden beklenmeyen bir çeviklikle uzanıp ayaktaki adamın kravatından tutup masaya birkaç kez çenesinden vurdurttu ve bir aşamadan sonra sabitledi adamın kafasını. Kulağına doğru eğilip tıslarcasına konuştu:

- Ben senin gibi kaç tane savcıyı tükürdüm biliyor musun? Sen ne hakla devlet görevinde çalışan adamı sorguya çekiyorsun ulan puşt? Kimsin lan sen, kimsin!

Adam birkaç beyhude çabasının sonucunda masaya yüklenmiş ve itelediği masayla Berberoviç'i sırtından duvara mıhlamıştı. Nefesi kesilen mühendis, mecburen adamın kravatını bıraktı. Adam doğrulup, sinirle çenesini ovuşturduktan sonra kravatını düzeltti. Öfke dolu bakışlarla uzanarak dosyayı aldıktan sonra masanın kendisinden yana olan kısmına bir tekme atıp Berberoviç'i biraz daha duvara sıkıştırdı. Bir inleme koptu ihtiyar mühendisin dudaklarından.

Odadan çıkmadan önce kapının ağzında durdu ve sırtının üstünden hafifçe dönüp yeni yeni toparlanmaya başlayan Berberoviç'e seslendi.

- Sana kim olduğumu öğreteceğim. Hiç unutamayacaksın!

Adam kapıdan çıkıp gittiğinde boş odada kalakalmıştı Zoran Berberoviç. İlk kez korktuğunu hissediyordu.

*

Komiser Tahsin, kaç saattir hastanede olduğunu bilmiyordu. Asuman'ın odasının dışındaki koridorda, sandalyede uyuyakalmıştı. İrkilerek doğruldu ve saatine baktı. Daha buluşma saatine bir saat vardı ancak İstanbul trafiğini hesaba katarsa anca varabileceğini öngörerek koridorda ilerlemeye başladı. Ciddi bir ameliyat geçiren Asuman hala kendine gelememişti.

Bir yandan Nevzat'ın aklına uyup Asuman'ı yem olarak attığından ötürü vicdan azabı duyuyordu, öte yandan Müdür'ün öngörüsüyle başlatılmış operasyonun başarıya ulaşmasını her şeyden çok istiyordu. Karışık duygular eşliğinde hastanenin kantininden geçerken haber kanalında geçen son dakika haberine denk gelince duraksadı.

Emniyete yapılan operasyonda tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edilen on iki polisten bahsediyordu haber kanalı. O an telefonu çalınca daldığı haberden irkilerek sıyrıldı. Arayan Necip'ti. Telefonu açarken yürümeye devam etti.

- Amirim, haberi duydun mu?
- On iki polisi gözaltına almışlar, onu mu diyorsun?
- Yok, ben bir tek Yusuf'u biliyorum. Diğer on birini bilmiyorum...

Yusuf'u gözaltına almışlardı.

Bir zamanlar ortağı olan, sonra karısını çalan adamı.

Ne olursa olsun, sevinemiyordu. Sistemin, maşa olarak kullanıp oradan oraya sürdüğü ve işi bitince de bir güç dengesi kurma adına kurban ettiği kişilerden ne ilk olacaktı Yusuf ne de son... Necip'e teşekkür ettikten sonra arabasına vardığını fark edip doğrudan Eminönü İskelesi'ne ilerlemeye başladı.

Kırk dakika sonra iskeleye vardığında ortada pek kimsenin olmaması şaşırtmadı komiseri. Soğuk bir hava vardı, insanın içine işleyen bir ayaz da cabası. Balıkçılardan başka kimse yoktu ortalarda. Birkaç kez ileri geri yürüyüp iskeleyi kat edince, kendisiyle buluşmak isteyen adamın henüz gelmediğini düşünmeye başlamıştı.

Dalgın dalgın yürürken dizine hafifçe çarpan bir oltayla düşüncelerinden sıyrıldı. Tam "Dikkat etsene!" diye çıkışacakken bu balıkçının, buluşacağı adam olduğunu görüp şaşkınlıkla yanına yanaştı.

- Rastgele hocam! diye yüksek sesle bağırıp bu buluşmanın şüphe çekmemesi için çaba gösterdi Tahsin

Balıkçı kılığındaki adam da başını sallayıp bir "Eyvallah" koparttı dudaklarının arasından. Bir süre denize baktıktan sonra adamın oltayı çektiğini fark etti Tahsin. Gerçekten balık avlayabilmişti! Tam şaşırmışken, adamın elindeki kovaya bakınca daha da şaşırdı: İçinde nereden baksa yirmiye yakın balık vardı.

Balıkçı kovaya elini daldırıp çıkarttığı bir avuç balığı önce şeffaf bir poşete, ardından o şeffaf poşeti de siyah bir poşete koyup Tahsin'e uzattı. Eline poşeti tutuştururken de rüzgarın etkisiymiş gibi yaparak kulağına yanaştı Tahsin'in.

- Tek bir sorum var; neden operasyonun adını Heraklitos koydunuz?

Komiser gülümseyerek balıklara baktıktan sonra siyah poşette parlayan bir CD ve CD kabına iliştirilmiş bir kağıt gördü ve poşeti sıkı sıkıya tutmaya başladı. Balıkçının kovasındaki diğer balıklara bakıyormuş gibi yaparak kovaya yaklaşınca, sesini adama duyurabileceği bir noktaya gelmişti.

- Çemberin başı ile sonu aynıdır, diyen bir adama kefil olduk sadece. Kötü mü ettik?

Karşılıklı gülüşüp göz kırptıktan sonra vedalaştılar. Adam oltasını tekrar denize salladı, komiser de elindeki balıklar ve CD ile birlikte aracına doğru ilerledi.

20. Bölümün Sonu