15. Bölüm: SESSİZ ELÇİ


Çizim: Tolga Özasil


Çıkan Kısmın Özeti: İstanbul Cinayet Büro'da görevli Komiser Tahsin, intihar olayı gibi görünen bir ölüm vakasını derinlemesine soruşturmaya başladığında işin arkasından emniyet içindeki bir yapılanmaya kadar uzanan geniş çapta bir dizi tıbbi deney çıkar. En sonunda, öldürülen çocuğun üzerinde yapılan deneyin adresinin GATA olduğunu tespit eden komiser ve ekibi, soluğu hastanede alır.   

 15. Bölüm: "Sessiz Elçi"


- Konuşmama hakkım yok mu? diye merakla sordu başhekim.

Komiser Tahsin ve yardımcısı Necip, aynı anda başlarını yapmacık bir üzüntüyle iki yana salladılar. Başhekim koridorda gelen giden var mı diye bir umutla etrafına göz atıyordu ama beyhude bir çabaydı bu zira Asuman, koridorun girişini kesmişti ve kimseyi koridordan geçirmiyordu.

GATA'ya gelmişlerdi ve Murat Hersal'ın yaptığı ameliyatı soruşturmak için Başhekim Turhan Gök'ü sıkıştırmayı planlamışlardı. Turhan Gök, bekledikleri kadar da ketum ve cesur birisi çıkmamışa benziyordu; işlerinin kolay olduğunu düşünerek üzerinde başhekimin adının yazdığı odaya Turhan Bey'i takip ederek girdiler. İçeri girdikleri anda duraksadılar.

Necip, odadaki diğer adamın varlığını hemen sezinleyerek kendini ve komiseri koruyabilecek bir pozisyon almaya çalışmıştı. Başhekim içerideki adamdan özür dileyerek odaya girmişti. Odadaki adamı en son fark eden, odaya en son giren Tahsin olmuştu. Görür görmez de duraksadı. Odadaki loşluğa gözleri alışınca Necip de içerideki adamın kim olduğunu tanımıştı. Bu, sabah emniyetin girişinde gördükleri adamdı. Sonradan komiserin, Nevzat ile "Yusuf gelmiş" diye konuştuğu adamdı.

- Yusuf Bey, kusura bakmayın arkadaşlar emniyetten gelmiş. Birkaç soruları varmış dilerseniz ben onları cevaplarken siz dışarıda bekleyin. Sizin belgelerinizi daha kontrol etmemiştim zaten.

Başhekimin odasındaki koltukta oturan adam ayağa kalktı, gözlerini direkt Tahsin'e dikmişti. Ceketinin cebinden güneş gözlüğünü çıkarttı ve gözüne geçirdi.

- Benim işim acele değil Turhan Bey. Sonra da gelebilirim. Siz belgeleri okuduğunuzda en altta yazan cep telefonundan bana ulaşabilirsiniz.

Başhekim sessiz ve mahcup bir ifadeyle başını salladı. Yusuf odadan çıkarken kurşuni bir ağırlık çöktü Tahsin'in omzuna. Yüzünün ne kadar düştüğünü Necip bir bakışta bile fark edebiliyordu. Birkaç saniye sonra anca kendine gelebilmişti komiser.

Bu esnada Turhan Bey de masasına geçmiş, gözlüklerini takmış ve polislere karşısındaki koltukları işaret etmişti oturmaları için. Otururlarken Necip'le göz göze gelen Tahsin, 'İşi bana bırak' dercesine bir mimik yaptı.

- Evet beyler sizi dinliyorum. Neymiş bu 'ölüm kalım meselesi'?
- Şöyle Turhan Bey, bizim bir arkadaşın dosyası burada karışmış. Yani tam ayrıntısını bilmiyorum ama atıyorum kabakulakken, kızamık denmiş. Sonra bir süre işte o yanlış tahlile göre işlem yapılmış, iyileşmemiş. Şimdi düzeldi bir özel hastaneye falan yatırdık ama... Buradaki dosyası lazım bize.

Başhekim hayret içinde kalmıştı. Gözlüğünü çıkartmış ancak masaya bile bırakamamıştı. Necip de komiserin ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordu.

- Neyse, ismini vereyim size; bir dosyasını kontrol edelim isterseniz?
- Vallahi komiser bey, bu dediğiniz şey akıl sır erdirilecek bir olay değil! Hele hele burada asla olmaz! Ama madem bu kadar eminsiniz, bir bakalım dosyalara. İsmi neydi hastanın?
- Atahan Alkan.

Başhekim başını sallayıp ayağa kalktı ve arkasındaki dolabın kapağını açtı. Bir müddet uzaktan aradı ancak bulamayınca sinirlenip daha da yaklaştı dolaba ve adeta içinde kayboldu. Necip hala meraklı gözlerle komisere bakıyordu ki, komiser hızlıca atılıp masanın üstündeki kağıt yığınından bir tutam alıp montunun iç cebine koydu. Necip hala anlam veremiyordu komiserin yaptıklarına. Başhekim kan ter içinde kalmış bir şekilde geri döndü. Başını üzgünce sallıyordu.

-Üzgünüm memur bey, gerçekten bulamadım dosyayı ama sekreterimi arşive yollatacağım, oradan bir şey çıkacaktır! Sizin isminiz neydi?
- Yunus. diye cevapladı Tahsin.
- Tamam Yunus Bey, siz numaranızı bana bırakın;  ben dosyayı bulur bulmaz sizi ararım.

Komiser başını salladı ve gayet ciddi bir ifadeyle başhekimin uzattığı minik not kağıdına telefon numarası yazdı. Karşılıklı teşekkürleşip odadan çıktılar. Koridordan geçip de Asuman'ın yanına geldikleri an Necip artık patlamıştı:

- O neydi öyle komiserim! Yunus kim?  Atahan kim? Masadan ne çaldınız?

Komiser tek söz etmeden dışarıyı işaret etti. Dışarı çıktılar, hastanenin yakınındaki bir çay bahçesine geçtiler. Sabahki gibi bir düzen olmuştu gene; dışarıda onları bekleyen Nevzat da çay bahçesine gelmişti zira. Komiser, montunun iç cebindeki kağıtları çıkarttı ve okumaya başladı. Necip de bu esnada içeride yaşananları anlatıyordu. Konu Yusuf'a geldiğinde Nevzat'ın yüzünün bile nasıl değiştiğini fark edince iyiden iyiye merak etmeye başlamıştı bu adamı Necip. Necip'in anlatışı sonlandığında Tahsin de kağıtlardan başını kaldırmıştı:

- Tüm izleri örtüyorlar. Ameliyata dair her şeyi yok ediyorlar... diye homurdanarak kağıtları masaya bıraktı.

Tahsin'in masaya bıraktığı kağıtları okuyan ekipten ilk öf'leyen ve bir sigara yakan Nevzat olmuştu. Necip ve Asuman da okumayı bitirdikten sonra geri yaslanıp, çaylarını bezgince içmeyi sürdürmüştü.

- Şimdi ne yapacağız? Tek şansımız bu ameliyatı deşifre etmekti... diye mırıldandı Asuman.

Necip teselli ve umut verme mahiyetinde bir şeyler homurdandıysa da kendisi bile inanmıyordu sözlerine belli ki.

- A ha! diye bağırdı birden Nevzat.

Öyle ki, etraftaki masalardan bile tek tük dönüp 'Ne oluyor?' bakışları atılmıştı. Nevzat hiçbirini umursamadan kağıtları önüne çekti ve bir daha okudu.

- İyi de, bizim istediğimiz delil elimize gelmiş işte! Ameliyatın saati, ameliyathane numarası; her şey var bu kağıtta! Altında da operasyonu yürüten savcının ıslak imzası! Daha ne istiyoruz?

Doğru söylüyordu. Tahsin, düşünmeye başladı; bu esnada Nevzat'ın uzattığı paketten de bir dal sigara çekip tüttürmeye başladı. Bir süre enine boyuna tartıştılar kağıt üzerinde. En nihayetinde, kağıdı Nevzat'ın lokantasındaki kasada diğer evraklarla birlikte saklamaya karar verdiler ve çay bahçesinden kalktılar. 

*

Tahsin ve Necip yürüyerek Taksim'den Ortaköy'e çıkmışlardı. Akşam üstü Nevzat ve Asuman'la vedalaştıktan sonra Necip'in teklifiyle Nevizade'de hem bir şeyler içmiş hem de Süper Lig maçı izlemişlerdi.

- Amirim, hala söylüyorum Tabata o kadar para etmez!
- Valla ben bilmem, ödenmiş işte oğlum; az buz para da değil ha!
- Tabata'nın alınma hikayesini biliyor musun amirim?

Komiser başını "Hayır" anlamında salladıktan sonra Necip'in hevesle bir şeyler anlatışını izlemeye koyuldu. Birkaç saniye geçmişti ki, büyükçe bir jeep önlerinde sert bir fren yaparak durdu.

- Ne oluyor be! Az dikkat etsene lan! diye bağırarak Necip'i kontrol etti Tahsin, neyse ki ikisinin de bir şeyi yoktu.

Jeep'in sürücü koltuğundan iri yarı, kel ve güneş gözlüklü bir adam indi. Akşamın o saatinde güneş gözlüğü takmasını komik bulan Tahsin, gülümsemesini bastırmaya çalışarak el kol işaretleriyle aracın az daha kendilerini ezeceğini işaret etti. Dev adam tek kelime bile etmeden yürüyüp kendilerinin olduğu tarafta duran arka kapıyı açtı. Derin bir nefes koyvererek binmelerini işaret etti.

Tahsin, dudaklarını yalayarak göz ucuyla etrafına baktı. Herkesin içinde kaçırılma teşebbüsüyle karşı karşıya kalmışlardı; hemen diplerindeki metro durağına kaçabilirdi ama adamın kararlı tavrı hipnotize ediciydi. Çaresiz, Necip'i de kolundan çekerek jeep'e yönelmişti ki iri yarı sürücü eliyle Tahsin'in göğsüne hafifçe dokundu; Necip'i birkaç adım geri ittirdi ve Tahsin'e tek başına binmesini işaret etti.

Tahsin, başka çıkar yol bulamadığından mütevellit dönüp Necip'e göz kırptıktan sonra jeep'e bindi. Necip, hala şoktaydı ve tek kelime edememişti. Jeep hareketlendikten sonra çözüldü ve bir taksi aramaya koyuldu. 

*

Jeep hareketlenmiş, Ortaköy'ü usulca geçmiş ve köprüye gelmişti. Tahsin bir şey soracak olduğunda dikiz aynasından tam olarak kendisine bakan sürücüyü görüp susuyordu. Koma haline girmişti adeta! Yaklaşık yarım saat gitmişti ki jeep, bir ara sokağa daldı. Daha önce buralara hiç gelmediği halde, kafasındaki İstanbul haritasına göre Kanlıca civarlarında olduklarını düşündü komiser.

Birkaç dakika sonra birden durdu jeep. Sarsıntının bitmesi, artçı deprem etkisi yapmıştı Tahsin'in bünyesinde. Midesinin bulandığını düşünmeye başlamıştı ki, kapı açıldı; farklı giyimli bir adam dışarı buyur etti komiseri. Araçtan çıkıp da adamı takip etmeye başladığında jeep'in de gazlayıp gittiğini duydu. Dönüp bakmaya mecali bile yoktu komiserin, yine de güçlü görünmeye ve gardını almaya çalışarak adamın peşi sıra büyükçe bir konağın merdivenlerini çıktı.

Kapıdan girdiğinde içerisinin bir lokanta olduğunu anladı. Girerken başını kaldırıp da tabelaya bakmadığı için kendisine kızarak otomatikleşmiş adımlarıyla adamı takip etmeyi sürdürdü. Masalardan sadece bir tanesi doluydu; sırtı kendilerine dönük takım elbiseli bir adam oturmuş, bir Türk kahvesi içiyordu. Tahsin masaya ulaştıktan sonra onu getiren adam masadakine bir selam verdi ve çekip gitti.

Masadaki adam ayağa kalktı, tokalaşmak için Tahsin'e elini uzattı. Tahsin, hafif geri giderek şok halinden yavaş yavaş çıkmakta olan bünyesine güvenip konuşmaya başladı:

- Ne oluyor burada?

Adam, havadaki elini yumruk yapıp usulca yanına bıraktı, ceketinin cebine soktu.

- Komiser, bu hengame için kusura bakmayın ama sizi buraya getirmem hem beni hem sizi tehlikeye sokuyor yeterince.  Bir gizlilik olması en doğrusuydu. Bu sabah GATA'da karşılaştığınız tablo zaten telefonlarınızın dinlendiğine sizi ikna etmiştir sanıyorum ki?

Tahsin bir şey demeden adamı dinlemeyi sürdürdü. Tane tane, akıcı bir dille konuşan adamın ne iş yaptığını merak etmeye başlamıştı. Ve tabii, kendisini niye buraya getirdiğini de.

- Velhasıl-ı kelam; sizi büyük bir gizlilikle buraya getirttim çünkü size yardımcı olabileceğim bir nokta var. Ancak bu konuşmanın fazla uzadığını düşünüyorum; oturmaz mısınız?

Tahsin, etrafı incelemeyi sürdürerek sandalyeyi el yordamıyla çekip adamın karşısına oturdu. Adam, önündeki tablete bir şeyler karaladıktan sonra kendisine uzattı.

"Size Çip Projesi'yle ilgili yardımcı olmak istiyorum."

Tahsin başını kaldırıp karşısında oturan adamın gözlerine baktı. Samimiyet vardı ve bir yorgunluk okunuyordu adamın gözlerinden. Başını salladı Tahsin. Tekrar tableti önüne çeken adam yeni bir şey yazmaya başladığında Tahsin'in önüne de bir Türk kahvesi getirilmişti. Komiser, merakla adamın yazdıklarını beklerken kahveden içmeye başladı.

"Size vereceğim belgeleri büyük bir gizlilikle incelemenizi istiyorum. Kimseyle bilgi paylaşımı yapmayın. Hele hele Asuman Şen ile asla."

Günün sabahında çay bahçesinde otururken Asuman'ın dalgın tavırlarına denk geldiğini hatırladı Tahsin ve ürperdi. Köstebek o olabilir miydi? Komiser bunu düşünürken tablet tekrar silinip yeni bir yazıyla dolmuş ve önüne itilmişti.

"Bu belgeleri de internet bağlantısı olan bir bilgisayar kullanarak açmayın. Belgede yazan kelimeler, terimler ve kişilerle ilgili olarak internette bir araştırma yapmayın."

Tahsin başını sallayarak tableti geri itti. Kahvesi bitmek üzereydi. Başına bir ağrı çöreklenmişti; alkolden olduğunu düşündü. Tablet son kez önüne itilirken gözlerinin hafifçe karardığını hissetti. Tabletteki yazıyı okurken kendinden geçtiğini hayal meyal fark etmişti.

"Size güveniyorum."


15. Bölümün Sonu