13. Bölüm: KİMLİKSİZLER

Çizim: Tolga Özasil

Çıkan Kısmın Özeti: Komiser Tahsin, araştırdığı intihar görünümlü cinayet vakasında emniyet içi bir yapılanmanın kuyruğuna bastığı için dosyadan alınıp süresiz izne çıkarılmıştır. Çip projesinin finansörlerinden birisiyle buluşmak için bindiği uçak düşürülünce olayın ciddiyeti iyice ayyuka çıkar ve Komiser Tahsin ve ekibi davayı dışarıdan yürütmek için kolları sıvar. Ancak takip ediliyorlardır.

13. Bölüm: "Kimliksizler"

Nevzat'ın balık lokantasına oturmuş olan Komiser Tahsin; bir önceki gece fazla uyuyamadığı, uyuduğunda da kısa ve huzursuz edici rüyalarla sıçrayarak uyandığı için bitkin bir durumdaydı. Birkaç dakika sonra önce Asuman, sonra Necip içeri girmişti. Hafif toparlanarak ayağa kalktı ve onlarla merhabalaştı Tahsin.

Nevzat da birkaç dakikaya sofrayı donatmış, bir yandan konuşmaya bir yandan da yemeye başlamışlardı. Tahsin, bir önceki gün Zihni Beşsoy ile yaptığı sohbeti ve sonrasında kendisine çarpan adamı anlattı önce. Akabinde cebinden usb belleği ve bir fotoğrafçıda çıkarttırdığı fotoğrafları masaya koydu. O an, masada bir toz zerreciği hareket edecek olsa duyulurdu! Herkes susuvermişti.

Çünkü fotoğraflardakiler, kendileriydi.

Hepsi izlenmişti. Nevzat, balıkçı teknesiyle açılırken yakalanmıştı objektiflere. Necip, bir lokantada tek başına yemek yerken. Asuman, oturduğu dairenin yer aldığı apartmana girerken. Keza Necip gene, arabasının içinde yeşil ışığın yanmasını beklerken. En bombası ise; hepsinin oturup sohbet ettiği bir akşam balık lokantasının dışından çekilmiş olan fotoğraftı!

- Ne düşünüyorsunuz? diye sordu Tahsin.

Kimseden bir ses çıkmayınca, sorusunu yineledi.

- Ne gibi komiserim? diye sordu Necip.
- Yani, tehlikedesiniz. Bu belli. Şu an, hem de şu dakikada, vazgeçebilirsiniz. Gönül koymam. Sonuçta ben kaç yaşına gelmiş birisiyim, kaybedecek hiçbir şeyim yok. Ama siz ikiniz, gencecik pırıl pırıl insanlarsınız. Nevzat'ın da zaten bu dosyayı devam ettirme zorunluluğu bile yok, onun niye devam etmek isteyebileceğini hiç bilmiyorum!

Masada tekrardan bir sessizlik oldu. Sessizliği Nevzat bozdu:

- Yahu, Tahsin! Kaç kez diyorum sana fazla kaçırma şu mereti diye! Üçüncü dublen mi o senin?
Komiser, anlamadığını ifade eden bir bakışla bakınca bir 'öf' çekerek sözünü açtı Nevzat:
- Yahu, diyorum ki rakıyı çok kaçırıyorsun. Çok kaçırınca da saçmalıyorsun! Bu işe birlikte giriştik, ben eminim ki çocuklar da benim gibi isteklidir bu dosyayı sürdürme konusunda! Hem, bu kadar yol almışken vazgeçilir mi ulan? Adamı döverler vallahi!

Güldüler. Necip ve Asuman da kafalarını sallayıp Nevzat'ı onaylamışlardı. Tahsin'in üzerine belli belirsiz bir rahatlık çökmüştü. Yemek bitene dek normal konulardan bahsedip durdular ancak hepsinin aklı fotoğraflardaydı, bu apaçık belli olabiliyordu. Yemek bittiğinde ise Asuman Türk kahvesi yaptı ve hepsinin aklını meşgul eden konuya dönüş yaptılar.

- Ne yapacağız? diye sordu Necip, ona has meraklı ve sabırsız bakışlarla.

Tahsin derin bir nefes alıp camdan dışarı görünen kayalıklara ve kayalıklara vuran dalgalara bakıp düşündükten sonra konuştu:

- Mücadeleye devam! Bence, ilk olarak soruşturmanın başlangıcında araştırdığımız, öldürülen çocuğun komşularına dair araştırmamızı yoğunlaştırmalıyız. Siz ne dersiniz?

Asuman başını sallayıp yanında getirdiği çantasından bir dosya çıkardı.

- Ben araştırdım komiserim. Ama bir sıkıntımız var...

Tahsin'in gözleri parlamıştı.

- Araştırdın demek! İşte, polislik refleksi budur! Kendi halkını döverek polis olduğunu sananlara rağmen, senin gibilerin de olması müthiş!

Asuman, sabırlı bir edayla sözlerini sürdürdü:

- Araştırdım ama, bir sorun var. Adamlara dair hemen hemen hiçbir kimlik bilgisi yok. İsimler var evet, muhtelif tarihlerde farklı olaylardan oluşan bazı gazete kupürleri... Ama onların haricinde hiçbir şey yok! Hani derler ya, "Park cezası bile yok" diye; o hesap!

Ekip sus pus olmuştu. Necip birden atıldı:

- E bunlar bu kadar gizleniyorlarsa, devletle alakalı bir iş içindeler demektir! Bizim Müdür'e ben konuyu bir çıtlatsam, belki yardımcı olur?

Nevzat ve Asuman bu konuya çok sıcak baktılarsa da, Tahsin hala düşünceliydi. Neden sonra, söze girdi:

- Cık, bu konuda Müdür yaralı parmağa bile işemez... Sen onun olmadığı bir anda bilgi çekmeye çalış.
Tekrar derin düşüncelere kapılan ekibin şüphelerini, Necip'in kararlı tavrı nihayete erdirdi:
- Tamamdır, oldu bilin!

Gecenin kalanında kahvelerini bitirdikten sonra başka konulardan söz etmeye başladılar. Asuman, Afyon'da çalıştığı dönemde kendisine sık sık görücü gelmesini anlatırken gülmesini bastıramadı; Necip'in de ona bakıp gülümsemesi Nevzat ile Tahsin'in dikkatli bakışlarından kaçamıyordu. Saat ikiyi geçerken, artık vedalaşma zamanının geldiğini hissettiler ve evlerine dağıldılar.

*

İstanbul'da sıradan bir sabah doğacaktı birkaç saat sonra. İnsanlar gene trafikten yakınarak araçlarına hapsolmuş bir şekilde iki gram ilerlemeye çalışacak, tonlarca kavga - dövüş kopacaktı. Psikolojik açıdan sürekli bir harp içinde oldukları halde İstanbul'dan ayrılamayacağına kendini ikna edebilmiş olmanın azmi içinde üç otuz paraya tamah ettirilmek zorunda bırakılmış plaza çalışanları mesela, bir sonraki yıl bu zamanlar kendi arabalarını almış olmanın hayaliyle toplu taşımaya burun kıvıracaktı. Ancak, bir sonraki yıl da, "Bir sonraki yıl bu zamanlar"ın hesabını yapmayı sürdüreceklerdi.

Çocuklar, okulu kırıp da kaçacakları AVM'nin sinemasında kız arkadaşlarından minicik bir öpücük almanın heyecanıyla tutuşacaklardı. Cep telefonlarında, kolayca takip edilebildiklerini hiç düşünmeden check-in'ler yapacaklar; fotoğraflar paylaşacaklardı. İçlerinden bir - iki tanesi iki gün sonra okul idaresine hesap vermek zorunda kalacaktı hatta.

Necip ise bütün bu hengamede, akıllılık edip de emniyetin yakınlarında tuttuğu evinin sefasını sürerek işine gidecekti. Emniyette gene sıradan bir gündü: Kapkaççısı, tutuklu yargılananı, gözaltına alınanı, geceden alınıp sabahın ilk saatleriyle salınanı... Polis teşkilatı, asayişe aykırı her duruma el koyuyor gibi  görünüyordu bu koşturmacada. İki tane travesti yanından geçtiği esnada Necip'e bakıp kıkırdayınca istemsizce gülümsedi Necip. Bir yandan, Asuman'ı düşünüyordu. O anda koridorda Müdür'ü görünce tüm düşünceleri dağıldı. Günaydın'laştılar, Müdür'ün kafeteryaya gittiğini görünce toparlanıp alelacele adımlarla odasına doğru ilerledi
Bir önceki gece cebine, araştıracağı insanların isimlerini yazdığı bir kağıdı koymuştu. Odanın kapısını, sağdan soldan görenler olursa diye çalmayı ihmal etmeden içeri girdi. Ne yapacağını düşünürken, kurtuluş biletini masada gördü: Bilgi İşlem Kartı.  Normal seviyede yer almayan bilgileri görebilmesi için gereken tek şey buydu: Müdür'ün kullandığı sisteme giriş yapabilirse bilgiler açılabilirdi! Hiç vakit kaybetmeden kartın arkasındaki şifreyi okuyarak bilgisayarda sisteme giriş yaptı. Yavaşlığı had safhada olan internete sabrederek cebinden bir usb bellek çıkartıp bilgisayara taktı ve sistem açıldığında kapıyı gözleyerek elindeki kağıttan kimlik bilgilerini soruşturmaya başladı.

Bingo! Araştırdığı tüm kimliklere ulaşmıştı! Okumaya zamanı yoktu; hepsini bir Word belgesine çekerek usb'ye aktarmaya başladı. Heyecandan boynundaki damarların şişip indiğini hissedebiliyordu; kulağı sürekli kapıdaydı, bir eli usb bellekteyken diğer elinin avuç içinde kimlik bilgilerinin yazdığı kağıdı buruşturup tutuyordu. Aktarım % 85'ken kapının yavaşça açıldığını duydu, o an kapının açılması duraksayınca telaşa kapıldı ve avucundaki kağıdı ağzına atıp yutmaya çalıştı! Müdür, kapıda birisiyle konuşuyordu; hem geliyordu hem de kapıyı tam açmıyordu. Oracıkta, duruyordu. Aktarım % 99'u bulmuştu. Bir anda gülerek odaya girdiğinde Necip'le göz göze geldiler; bir bağrış koptu. O hengamede usb belleği çekip çıkarmış ve elini arkasına götürüp iç çamaşırının içine atıvermişti.

Müdür ve yanında odaya giren iki polis memuru, Necip'e şaşkınlıkla bakıyordu.

- Ne oluyor burada! diye bağırarak Necip'in yanına koştu Müdür.

Necip tepki vermeden dilini ısırmaya başladı. Söyleyebileceği hiçbir şey yoktu. Müdür, ekrana baktığında sisteme giriş yapılmış olduğunu görünce daha bir çıldırdı.

- Ne aradın burada! Cevap ver Necip!

Necip, bir şey söylememeyi tercih etti. Müdür, sinirle elini kaldırmıştı ki; odadaki diğer polisleri gördü  ve indirdi elini. Yumruk yapıp sıkmaya başlamıştı. Burnundan soluyordu.

- Defol git, sana çok uygun bir ceza düşüneceğim; ta ki, burada ne aradığını söyleyene dek!

Necip tek kelime bile etmeden odadan çıktı. Arkasından küfürler savrulduğunu duyduğunda yumruklarını sıkmayı tercih etti. Başarmıştı, 'kimliksizler'in bilgileri artık ekibin hizmetinde olacaktı. Öğleden sonra eline gelen yazılı kararı bu yüzden pek umursamadı, sadece ceketini alıp bürodan çıkmayı tercih etti.
Kınama ve meslekten süresiz uzaklaştırılma cezası almıştı.


13. Bölümün Sonu